17 May 2024
Prof. Dr. Aral Okay’ın Bilimsel Mirası
Türkiye jeolojisi alanında en önemli yerbilimcilerinden Prof. Dr. Aral Okay 12 Kasım 2023’te aramızdan ayrıldı. Ülkemize sağladığı bilimsel katkılarla, uluslararası ilgi toplayan çalışmalarıyla jeoloji bilim tarihine kalıcı eserler bırakan hocamızı yakınları, çalışma arkadaşları ve öğrencilerine sorduk.
Haber: İTÜ Medya ve İletişim Ofisi
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz merhum öğretim üyemiz Prof. Dr. Aral Okay, Türkiye jeolojisinin son 30 senede yetiştirdiği ve uluslararası alanda önemli çalışmalarıyla ön plana çıkan yerbilimcilerimizden biri olmuştur. Değerli hocamız Türkiye’nin farklı coğrafyalarındaki araştırmalarıyla bu bölgelerin jeolojik evrimini anlamaya yönelik çalışmalar yürütmüş ve bilim tarihinde iz bırakacak çalışmalara imza atmıştır. Prof. Dr. Okay, Türkiye jeolojisi üzerine yaptığı yayınlarla dünyada da büyük ilgi toplamış, alanda kalıcı eserler bırakmış ve bilime yaptığı katkılarla uluslararası ödüllere layık görülmüştür.
Prof. Dr. Okay’ın hatırasını anmak, örnek çalışma alışkanlıklarını genç nesillere aktarmak ve yaptığı çalışmaların bilimsel önemini vurgulamak amacıyla İTÜ İletişim Direktörlüğü Medya ve İletişim Ofisi olarak, çalışma arkadaşlarına Aral Okay Hocamızı sorduk.
Söyleşi: Cüneyt Altındaş
Haber Editörü: Fatih Çünkioğlu
“Saha çalışmasıyla ileri analitik teknikleri bütünleştiren meraklı bir zihin”
Bologna Üniversitesi’nden Prof. Dr. William Cavazza, Aral Okay ile son 20 yılda birlikte çalışmıştır. Prof. Dr. Cavazza, Aral Okay’ın farklı ülkelerden bilim insanlarıyla kurduğu ağlar, disiplinlerarası yaklaşımı ve Çin’deki saha çalışmalarının önemi üzerine sorularımızı yanıtladı.
— Aral Okay farklı ülkelerden meslektaşlarıyla ya da farklı disiplinlerden araştırmacılarla ortak bilimsel çalışmalar gerçekleştirirken nelere dikkat ediyordu?
Kariyeri boyunca sık sık yabancı meslektaşlarıyla birlikte çalışan Aral Okay, her zaman araştırma alanlarında değer yaratma ve yeni itici güçler bulmaya gayret etmiştir. Türkiye jeolojisinin uluslararası bilim camiasında tanınmasına büyük önem vermiş ve bunu da başarmıştır. Bu süreçte farklı kültürlerden gelen meslektaşlarıyla da verimli bir şekilde işbirliği yapabilmiştir. Aral’ın rehberlik ettiği yabancı jeologlardan biri de bendim. Aral, yeni gelen bir kimsede olağan görülen basite indirgemeci tutumu eleştirmemeye özen gösterir ya da düpedüz hataları nedeniyle kırmazdı. Bu durum onun kişiliğinin oldukça karakteristik bir özelliğiydi. Sentezleyici bir zihne sahip olan Aral, farklı kaynaklardan jeolojik bilgileri birleştirerek Türkiye’nin çeşitli jeolojik bölgelerinin yorumlanması için ilgi çekici paradigmalar ortaya koymayı başarmıştır. Aral’ın araştırmalarının ayırt edici özelliği, geleneksel saha çalışması ile ileri analitik teknikleri bütünleştirmesiydi. Meraklı bir zihnin bu belirgin özelliği sayesinde, saha çalışması yaparken de karmaşık analitik sonuçları yorumlarken de aynı derecede rahattı.
— Prof. Dr. Aral Okay’ın Çin’de yaptığı saha çalışmalarının dünya çapındaki bilimsel önemi neydi? Bu çalışmaları yürütürken bir jeolog olarak ne tür zorluklarla karşılaştı?
Aral Okay, Celâl Şengör ve Shutong Xu’nun Çin’deki Dabie Shan sıradağlarının jeolojisi üzerine çalışmaları, bilimsel açıdan büyük önem taşıyan bir dönüm noktasıdır. O zamana kadar kıta kabuğunun önemli ölçüde dalabileceğine, yani kıtasal çarpışmalar sırasında başka bir levhanın altında çok derinlere inebileceğine inanan çok az jeolog vardı. Dabie Shan’da ultra yüksek basınçlı elmas ve koezit minerallerinin keşfi ile kıtasal kayaçların 100 km’lik derinliklere dalabileceği ve daha sonra hızla yer yüzeyine çıkabileceği, şüpheye yer kalmayacak bir şekilde kanıtlandı. Aral’ın, o zamanlar çok az bilinen bir sıradağ olan Dabie Shan üzerine yaptığı saha çalışması ve sonrasındaki analitik araştırmaları (1998-2000), muhtemelen 1989 ile 1995 yılları arasında bir dizi yüksek etkili makalenin yayımlanmasını sağladı.
“Aral, ülkesinde bilim yapmayı bir misyon olarak görüyordu”
Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyemiz Prof. Dr. Nilgün Okay, eşi ve aynı zamanda meslektaşı olarak Aral Okay’ın yaptığı araştırmalarda saha gezileri, motivasyonu, ülkemizdeki bilimsel ve teknik çalışmaların önemine dair düşüncelerini paylaştı.
— Aral Okay’ın bilimsel çalışmaları sırasında saha çalışmalarına özen göstermesinin sebeplerinden bahser misiniz?
Aral, akademisyenlerde bilimsel merakın olmamasının eski ve kötü bir miras olduğunu düşünürdü. Ayrıca üniversitelerde araştırmanın akademik ünvan elde etmek için yapılan bir uğraş olarak görüldüğüne işaret ederdi. Aral için sahaya inip merak içinde yeni keşifler yapmak son derece önemliydi. Geçmişteki jeolojik olayları anlamanın bir yolu, günümüzdeki yapıları incelemekti. Bu bölgelerin yapılarını çözmek, Anadolu’nun evrimi içindeki yerlerini tespit etmek ana amacıydı. Bu bakımdan levha sınırında yer alan Türkiye çok elverişli bir konumdaydı. Uzun ve jeolojik haritalama üzerine çalışmaları; jeolojik yapıların birbirleriyle ilişkileri hakkında derin bir anlayış ve bölgesel jeolojik evrimin anlaşılmasında fosil yaşlarına dayalı verinin önemini kazandırmıştır.
Her zaman saha çalışmalarının levha tektoniğinin makro ölçekteki süreçleri anlamadaki esas rolünü vurgulamıştır. Yurtdışında öğrendiği çalışma tarzında geniş bir bakış açısı yoktu. Çünkü bu sistem küçük bir alanın çok ayrıntılı haritalanmasından ibaretti. Toroslarda çalışırken, uzaktan büyük bir dağa bakıp yapısını anlamayı fark ettiğinde inanılmaz heyecanlanmıştı.
Türkiye’nin neredeyse her köşesinde saha jeolojisine dayanan araştırmaları sırasında, mikro ölçekteki gözlemleri ve analizleriyle zenginleştirdiği 16 jeolojik arazi kılavuzu yazmıştır.
Arazi bulgularından yola çıkarak elde ettiği farklı veri kümelerinden geliştirdiği modeller; jeoloji camiasında etkiler yaratmış ve yeni araştırmacılara yol gösterici olmuştur. Emekli olmasına rağmen arazi verisinin toplanması, işlenmesi, yorumlanması ve yayımlanmasında hep aynı heyecanı duymuş; yaşamının sonuna kadar bilgisiyle, yapıcı-pozitif duruşu ile rol model olmaya devam etmiştir.
Aral Okay'ın çalışmaları; jeolojinin farklı alanlarında titiz, geniş bir imajinasyona sahip üretken bir yerbilimcinin ürünleridir. Araziden laboratuvara bilgi kümelerini sentezleyerek çözüme kavuşturma konusunda yetenekli bir bilim insanıydı. Enerjisi ve coşkusu ise onu araştırmalarından elde ettiği bulguları seri olarak yayımlama ve uluslararası bilim camiasında yayma konusunda yorulmak nedir bilmez bir hale getirmiştir. Türkiye’de bulunan kayaların Türkiye’den bir araştırmacı tarafından uluslararası bir dergide tanımlanması çok önemliydi. Türkiye’nin fosilleri, bitkileri, kuşları ve tarihi hep yabancılar tarafından yazılmıştı. Türkiye’nin ilginç kayaları ve evriminin yabancı biri tarafından değil yerli bir araştırmacı tarafından tanımlanması adına büyük bir heyecan duyuyordu. Ayrıca daha doktora öğrencisiyken Cambridge Üniversitesi’nde asistan olmuş, tek yazarlı 5 yayın yapmıştı.
— Aral Hocamızın karmaşık bir jeolojiye sahip Türkiye’de detaylı haritalar çıkarmak istemesindeki en büyük bilimsel motivasyon neydi?
İhsan Ketin’in sık sık söylediği, “Jeoloji kitaplardan değil tabiattan öğrenilir, hocalar ve kitaplar sizlerin tabiata yaklaşmanızı, onun dilinden anlamanızı kolaylaştıran geçici vasıtalardır!” cümlesi Aral Okay’ın yaşamını şekillendirmiştir. 40-45 yıllık meslek hayatının önemli bir kesimi dağlarda, tepelerde, vadilerde kayaların dilini anlamaya yönelik geçmiştir. Dünyanın tarihini çözmek için Anadolu’nun dört bir yanında kayaları incelemiştir. Dağlarda kayalara bakmanın merakı, daha çocuk yaşlarda babası Prof. Dr. Ahmet Can Okay’ın İstanbul Üniversitesi’nde öğrencileri için düzenlediği jeolojik gezilerde başlamıştı. O yaşlarda sevdiği jeolojiyi, arazide çalışma zevki ve heyecanını hiç yitirmedi. Babası palinoloji alanında öncüydü ve Aral’ın kariyer seçimi konusunda bunun önemli etkisi olmuştu. Tabiatı seven meraklı bir insan olarak jeolojinin mesleklerin başında geldiğine inanırdı. Hele ki her noktasında karmaşık bir olay barındıran ve giz dolu Türkiye jeolojisi, bilim insanının yeteneklerini ve bilgisini en son noktasına kadar zorladığı için de bundan ayrı bir heyecan duyardı. Bir yıl boyunca beraber ABD’de Grand Canyon çevresinde gördüğü kilometrelerce uzanan yatay tekdüze devasa tabakalara bakarken, Türkiye’nin dünyada en karmaşık jeolojiye sahip ülkelerin başında geldiği düşüncesi daha da pekişmişti. Bu karmaşıklığı çözmenin birinci koşulu olarak, Türkiye’nin ayrıntılı jeolojik haritalarının yapılması gerektiğini söylerdi.
Bir jeolog olarak Aral Okay’ın en önemli yanı sadece arazide detaylı güvenilir harita üretmekle kalmayıp doğru sorularla problemleri ortaya koyması, farklı yöntemler ve gruplarla ürettiği verileri sağlam temellere dayalı yorumlayarak dile getirmiş olmasıdır. 1980 senesinde İngiltere’den yurda döndüğünde amacı, Türkiye’de uluslararası düzeyde araştırma yapmak, Türkiye’nin karmaşık jeolojisinin çözümüne katkıda bulunmaktı.
— Aral Hocamızın Türkiye’den araştırmacıların, batı ülkelerinin desteği olmaksızın tek başlarına uluslararası düzeyde araştırma yapabileceklerine dair rol model olmasının altında yatan motivasyondan bahseder misiniz?
Birçok çalışması gibi Aral Okay’ın uluslararası alanda tanınmasını sağlayan en önemli çalışması Çin’in Dabie Shan bölgesinde geniş alanlara yayılmış, çok yüksek basınç şartlarında oluşmuş, elmas ve koezit türü mineraller içeren kayaları keşfedişidir. Bu çalışma gibi batı ülkelerinin desteği olmaksızın, yerbilimlerinde ilk defa Türk araştırmacıların, tek başlarına uluslararası düzeyde araştırma yapabileceklerini kanıtlaması açısından da önemlidir. Aral Okay bu çalışmaları sayesinde 1996’da Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Asli Üyesi olmuş, 2002 yılında TÜBİTAK Bilim Ödülü’ne değer görülmüştür.
Aral, ülkesinde bilim yapmayı bir misyon olarak görüyordu. Yalnızca araştırma yapmak değil, bunu Türkiye’nin imkânları ile en üst düzeyde yapılabileceğini göstermeyi görev bilmişti ve bunu yapmaktan da büyük bir heyecan duyuyordu. Bugün Türk jeolojisi dünyanın önde gelen araştırma gruplarıyla rekabet ediyor, hatta onları geçebilir bir düzeye gelmiş, saygın bir yer edinmiştir. Bunda Aral’ın üstlendiği bu tarihi misyonun katkısı çok büyüktür.
“Aral, Türkiye jeolojisine yaptığı büyük katkılarıyla anılacak”
ODTÜ’den Prof. Dr. Demir Altıner, Aral Okay’la birlikte uzun yıllar yakın çalışmış bir meslektaşı olarak onun bilimsel araştırmalara bakışını değerlendirdi.
— Size göre Aral Okay Hoca en çok nasıl ve ne şekilde hatırlanacak?
Sevgili Aral tabii ki Türkiye jeolojisine yaptığı büyük katkılarıyla anılacak. Özellikle Pontidler’in petrolojisi, stratigrafisi, yapısal jeolojisi ve tektonik gelişimi ve Türkiye’nin sütür zonlarının oluşumu ve evrimi üzerine yaptığı çalışmaları ve yayınları her zaman kıymetli ve yararlı eserler olarak kalacaktır.
— Hocamız yerbilimcileri arasındaki belirgin görüş ayrılıklarına nasıl bakıyordu?
Aral’ın yerbilimciler arasındaki görüş ayrılıklarına hiçbir zaman fevri bir şekilde bakmadığını gözledim. Aral’ın yerbilimleri üzerine yapılan çalışmalarda her zaman aradığı ve sorguladığı, hangi sağlam verilerin hangi çalışmada ortaya konulduğu üzerineydi. Aral’ın yaptığı çalışmalarda ve ortaya koyduğu yayınlarda çok açık olarak, beraber çalıştığı kişilerin de katkıları ile hassas bir veri üretimi gözlenmektedir. Ayrıca Aral, tektonik modellerin bir görüş olduğunu ve bunların alternatiflerinin olabileceğini düşünüyor, diğer yerbilimcilerin çalışmalarında gördüğü farklı model ve görüşlere ılımlı bir gözle bakıyordu. Bununla beraber bu durum onu daha da ayrıntılı çalışmalara itiyor ve teşvik ediyordu.
“Hayatının odağında her zaman yürüttüğü bilimsel çalışmalar vardı”
18 yıl boyunca birlikte çalıştığı ve beraber 15 ortak makaleye imza attığı Prof. Dr. Gültekin Topuz, çalışma arkadaşları ve öğrencilerinin gözünden Aral Hoca’yı anlattı. İTÜ’deki çalışma ortamı ve akademi üzerine düşüncelerinden kesitler sundu.
— Çalışma arkadaşlarının ve öğrencilerinin gözünde Prof. Dr. Aral Okay nasıl biriydi?
Aral Hoca’yı 2004 yılı sonundan itibaren, aynı birimde çalışan bir meslektaş olarak yakından tanıdım. Genel itibarıyla, Aral Hoca’nın hayatının odağında yürüttüğü bilimsel çalışmalar vardı. Pazar günleri dışında haftanın altı günü sabah 9’dan gece 10-12’ye enstitüdeki odasında çalışırdı. Benim açımdan enstitüdeki bilimsel görüş alabileceğim, araştırma bulguları üzerinde konuşup tartışabildiğim ve aynı zamanda ulaşılabilir olan ender kişilerden biriydi. Benzer şekilde kendisini de yeni saptamış olduğu bir bulguyu, gece geç vakitte bile olsa hemen paylaşmaktan zevk alırdı. Mesela; Kastamonu yöresindeki 120-100 milyon yılda oluşmuş olan kumtaşlarının içindeki zirkonların, büyük bir olasılıkla Ukrayna Kalkanı’ndan gelmiş olmaları ve Trakya havzasındaki çökellerin %90’nın 5 milyon yıl gibi çok kısa zaman aralığında oluşmuş olmaları gibi…
Enstitü içinde zaman zaman yaşanan tartışmalara ve kavgalara, ipleri koparacak derecede müdahil olmazdı. Toplantılarda düşüncesini açıkça dile getirirdi. Ancak yönetim veya başkaları tarafından pek dikkate alınmadığını sezdiğinde geri çekilirdi. Genel olarak, yönetimin vermiş olduğu kararlarla hemfikir olmasa da yönetimle ve iş arkadaşları ile hiçbir zaman kavga etmedi. Hatta birkaç ortamda, iş arkadaşları ve yönetimle sürtüşmeye girmemem konusunda beni de uyardı. Bu konudaki ana gerekçesi, kavgalı ortamda araştırma yapılmasının zorluğu idi.
Aral Hoca’yı diğer öğretim üyelerinden ayıran ana nokta, bulgularını direkt yazıya dökmesiydi. Benim tahminim, bu özelliği İngiltere’deki lisans eğitimini sırasında kazanmış olduğu yönündedir. Bir yöreye bilimsel ve turistik gezi yaptığında yaptığı gözlemleri ve hatta toplamış olduğu birkaç kaya örneğini mikroskop altında incelemek için hemen ince kesitini hazırlatırdı.
— Aral Hoca, İTÜ’deki çalışma ortamını ve akademik düzeyi nasıl buluyordu?
Aral Hoca, İTÜ’deki çalışma ortamını genel itibarıyla rahat buluyordu. Ancak o, analitik çalışmalar için bütünüyle ülke dışına bağımlıydı. Avrasya Yer Bilimleri’nde kendisinin kurmuş olduğu bir mineral ayırma ve örnek hazırlama laboratuvarı mevcut. Ancak gerek mikrokimyasal analizler ve yaş tayinleri için zaman zaman bir haftalığına yurtdışına giderdi.
Aramızdaki sohbetlerde son yıllarda yerbilimlerinde akademisyen kalitesinin kötüye gittiğinden yakınıyordu. Yeni alınmış doktor öğretim üyelerinin teşvik başvuruları için yeterli puanı toplayamamalarını sık sık dile getirmekteydi.
“Disiplinli ve özverili olarak çalışmak ve her şartta üretmek”
Prof. Dr. Aral Okay’ın danışmanlığında mezun olan son doktora öğrencisi Dr. Remziye Akdoğan onun çalışmalarının kapsamı, önemi ve öğrencilerine örnek oluşu üzerine düşüncelerini paylaştı.
— Aral Okay’ın izlediği bilimsel yöntem genç araştırmacılara nasıl yol gösteriyor?
Türkiye, çok evreli orojenik tarihinin ve deformasyon süreçlerinin doğal sonucu olarak karmaşık bir jeolojik yapıya sahiptir. Aral Okay, bu karmaşık jeolojiyi çözmenin en iyi yolunun doğru jeolojik haritaların yapımından geçtiğini bildiği için, Türkiye’ye döndüğünde çalıştığı MTA’nın harita kamplarında kilometrelerce alanda jeoloji haritaları yapımına katılmıştır. Aral hocamız, akademiye geçtikten sonra da çalıştığı alanlarda ilk olarak kaya birimlerinin yerleşimini, dağılımını, özelliklerini ve yaş ilişkilerini yapısal özellikleriyle birlikte gösteren detaylı jeoloji haritaları yapmıştır. Bu haritalar kendisinden sonra bölgede çalışan birçok jeolog için de ana kaynak olarak kullanılmış ve kullanılmaya devam etmektedir.
Aral hocamızın Türkiye’nin batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine hemen her yerinde çalışmaları vardır. Dikkatle bakılırsa, bu çalışmaların hiçbiri tesadüfi olarak seçilmiş alanlarda yapılmamıştır. Her biri önemli bir jeolojik problemin aydınlatılması üzerinedir. Aral hocamız, yerbilimlerine ait problemlerin de çözümlerinin de aslında sahada bulunduğunu çok iyi bilen özel bir jeologdu. Bu nedenle de saha çalışmalarına ayrı bir önem vermiş, öğrencilerini de detaylı arazi çalışmaları yapmaları için her zaman teşvik etmiştir. Öyle ki, tüm yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin arazi çalışmalarına ilk etapta yol gösterici olarak kendisi de katılmış, sonrasında onları özgün çalışmalarını yapmaları için yalnız ilerlemelerine olanak da sağlamıştır. Kendisinin arazideki gözlem yeteneği onun normal hayatının olağan akışı içinde de yer bulmuş, İTÜ kampüsü içerisinde eşi Prof. Dr. Nilgün Okay ile birlikte yaptıkları bir yürüyüş sırasında sınırlı kaya yüzlekleri üzerinde yaptığı gözlemler bile bir bilimsel makaleye dönüşmüştür. Saha çalışmalarına zaman zaman kızlarını da beraberinde götürmüş, daha küçük yaşlarda onlara da doğa sevgisini aşılamayı başarmıştır.
Her ne kadar jeoloji haritaları yeryüzündeki kayalar ve onlara ait özelliklerin resmedildiği haritalar olsalar da, aslında yerin derinlerinde gelişen olaylara ait kayıtları da resmederler. Aral Okay, yerin kilometrelerce altında yüksek basınç/sıcaklık koşullarında oluşan kuzeybatı Türkiye’deki kayaları konu edinen ilk makalesini henüz doktorasını yaptığı 1978 senesinde tek isimli olarak yerbilimlerinde önemli bir uluslararası dergi olan Contributions to Mineralogy and Petrology’de yayımlamıştır. Yine aynı dergide 1980-1982 yılları arasında Tavşanlı civarındaki yüksek basınç kayalarını konu edinen beş tane tek isimli makale yayımlamıştır. Ayrıca ilk defa Çin’deki Dabbi Shan bölgesindeki yüksek basınç kayalarında bulduğu kuvarsın yüksek basınç formu olan koezit mineralinin >90km derinlere gömülme sonucu oluştuğunu ve kıtasal çarpışma zonlarında bilinenin aksine yaygın olarak gözlendiğini gösteren 1989 yılındaki yayını da onu ayrı bir üne kavuşturmuştur. Aral Okay’ın İngilizceye ne kadar hâkim olduğunu da gösteren önemli mineralojik bulgular içeren bu yayınlar hem Aral Okay’ın dünya çapında tanınır olmasına büyük katkı sağlamıştır. Ayrıca Türkiye’den bir araştırmacının bağımsız bir şekilde kaliteli uluslararası dergilerde peş peşe yayınlar yapması hem Türkiye’nin dünya yerbilimleri camiasında görünürlüğüne büyük katkısı olmuş hem de ülkemizdeki araştırmacılara örnek olarak onları cesaretlendirmiştir. Aral Okay, bundan sonraki yıllarda da yayınlarına hız kesmeden devam etmiştir.
Aral Hoca’nın öğrencileri olarak ondan aldığımız en önemli ders, disiplinli ve özverili olarak çalışmak ve her şartta üretmek oldu. Emekli olduktan sonra dahi mesai bitiminden sonra enstitüde çalışmaya devam eder, odasının ışığı çoğunlukla gece yarılarına kadar sönmezdi. Bizler de onun bu çalışma şevkinden motive olur, saatin kaç olduğunu önemsemeden enstitüde çalışmaya devam ederdik. Onun bize aşıladığı çalışma disiplini ile yolumuza etmeye çalışırken, hâlâ onun aramızdan ayrılışını kabullenemediğimizi de belirtmek isterim. Sanki yine çok severek yaptığı arazi çalışmalarından biri için kısa bir süreliğine gitmiş ve çok yakında elinde çekici ve bizlere göstermek üzere getirdiği kaya örnekleri ile geri dönecekmiş gibi bekliyoruz kendisini… Ruhu şad olsun…
“Dilin kullanımına özen gösterir, açık ve anlaşılır bir Türkçe ile yazılmasını önerirdi”
Aral Okay’ın yüksek lisans danışmanlığını üstlendiği öğrencilerinden Arş. Gör. Sinan Yılmazer, onun genç araştırmacılara yol göstericiliği ve bir bilim dili olarak Türkçeye verdiği önem üzerine görüşlerini paylaştı.
— Aral Okay’ın izlediği bilimsel yöntem genç araştırmacılara nasıl yol gösteriyor?
Prof. Dr. Aral Okay’ın yayınlarına baktığımızda, kullandığı bilimsel yöntemin sürekli gelişen ve değişen bir yapıda olduğunu görüyoruz. Hocamızın lisans öğrencilerinden çalışma arkadaşlarına kadar tüm yerbilimcilere verdiği ilk ve bence en önemli tavsiye, yerbilimlerinde kaya tanımanın ve jeolojik haritalama yapmanın ne kadar önemli olduğu üzerineydi. Jeolojik soruların çözümlerini arazi çalışmalarından elde ettiği veriler üzerinden inşa ederdi. Bunun yanı sıra, akademik hayatının ilk yıllarında odaklandığı metamorfik petrolojiyi zamanla bölgesel jeoloji, paleontoloji ve termokronoloji gibi araştırma alanları ile desteklemiştir. Son yıllarda ise bu araştırma alanlarını daha çok ön plana çıkarmıştır. Özellikle son 30 yılda hızla gelişen ve çeşitlenen analitik yöntemleri, yaptığı uluslararası işbirlikleri ile çalışmalarına entegre etmiştir. Bizlere diğer bir tavsiyesi ise sorunları iyi şekilde tanımlayıp hedeflerin önceden belirlenerek planlı bir arazi, laboratuvar ve yazım sürecini tamamlamamız üzerineydi. Elde edilen küçük ya da büyük tüm bulguların mutlaka yazıya dökülmesini isterdi. Bu yaklaşım bizlere, hem yazma alışkanlığı hem de çalışmalarımıza hâkim olma özelliği kazandırmıştır. Yapılacak çalışmaların mutlaka bölge ve Türkiye jeolojisine katkı sağlamasını beklerdi. Özetle Aral Hoca, temel jeolojik çalışmaların, bilimsel gelişime adapte olmanın ve disiplinler arası çalışmaların önemini elde ettiği başarı ile göstermiş, ayrıca bizlere de önemli bir bakış açısı sunmuştur.
— Aral Okay Türkçenin bir bilim dili olarak korunması konusunda neler düşünüyordu?
Aral Okay yazılarının (makale, bildiri, rapor vs.) yalın ve anlaşılabilir olmasına önem gösterir, kısa ve öz cümleler kullanır, ağdalı cümlelerden ve kelimelerden kaçınırdı. Bizlere de düşüncemizi en kısa ve anlaşılabilir yoldan yazıya aktarmamızı tavsiye ederdi. Lisans ve lisansüstü öğrencilerine tezlerini Türkçe yazmalarını önerir, muhakkak kendisine gönderilen her yazıyı itina ile değerlendirirdi. Yazılarda kullanılan dilin akıcılığını, kelime seçimlerini ve imla yazım kuralları gibi tüm unsurları dikkatle irdeler, düzeltmelerde bulunurdu. Yazılarında uyguladığı dilin anlaşılabilir, yalın ve akıcı olması tutumunu ders ve sunumlarındaki anlatımlarında da titizlikle uygulardı. Bizlere de dolaylı anlatımdan kaçınıp düşünceleri yalın, anlaşılabilir ve akıcı bir şekilde dinleyiciye aktarmamızı isterdi. Aral Okay’ın bir diğer özelliği ise laboratuvarlarda kullanılan yöntemleri ve aletlerin kullanımını mutlaka yazıya döker, bunu tüm paydaşlarına gönderir ve gerekli yerlere asardı. Yapacağı arazi gezileri için detaylı kitapçıklar hazırlar ve bunları katılımcılar ile paylaşırdı. Bu tavır ve davranışları, onun Türkçenin bir bilim dili olarak korunması konusundaki yapıcı tutumunu bizlere göstermektedir.