23 Oca 2024
Arı Figürü Koleksiyoneri İTÜ’lü Bir Akademisyen: Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu
Öğretim üyemiz Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu, arı figürü koleksiyonuna dair sorularımızı yanıtladı. Prof. Dr. Karaosmanoğlu, kurum-sembol ilişkisinin en güzel örneği olan İTÜ ve arı eşleşmesinin önemini gözler önüne serdi.
Haber: İTÜ Medya ve İletişim Ofisi
Kimya Mühendisliği Bölümü akademisyenimiz Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu, İTÜ’de akademik çalışmalarının yanında dünyanın farklı ülkelerinden topladığı arı figürü koleksiyonuyla ilgili İTÜ İletişim Direktörlüğü Haber Editörü Fatih Çünkioğlu ve Ömer Fatih Andı’nın sorularını yanıtladı.
“Arılarımın en önemli özelliği, yüz ifadesinin dolayısıyla bir karakterinin olması…”
Dünyanın çeşitli yerlerinden arı figürleri toplayarak bir koleksiyon yapmaya nasıl başladınız?
Arıyla ilgili ilk objem; Ekim 1977’de İTÜ’lü olduğum vakit, merhum babamın Kapalıçarşı’da arı rozetinden benim için yaptırdığı yüzüktü. Beş yaşından itibaren İTÜ’de kimya mühendisliği okumak istiyordum. İTÜ’lü öğrenci olmanın verdiği mutlulukla arıları yakından tanımaya başladım. Bugün arıları doğadaki organize sanayi bölgelerinin çalışkan mühendisleri olarak tanımlıyorum. Çünkü arı en önemli tozlaştırıcılardan biridir. Arı olmazsa çiçek, ağaç, tarım olmaz, yaşam olmaz…
Gezgin yönüm koleksiyonumu destekliyor. Seyahat ettiğim ülkelerde özellikle yüz ifadeleri anlamlı olan arıları toplamaya başladım. Odamdaki arı figürleri arttıkça ve insanlar da bunları gördükçe, bir vakit sonra bana arılı hediyeler de gelmeye başladı. Biraz bu sebeple ve tarzımdan dolayı bana, bir zamanların çizgi film karakteri olan Arı Maya ismi koyuldu. Ben de çalışkan olmaya ve iyi bir İTÜ’lü arı olmaya gayret ediyorum.
Arılarımın özelliği ise şu: Hepsinin çok güzel ve özel bir yüzü var. Odamdaki arıların yanı sıra arılı mücevherlerim de var. Onlara da çok önem veriyorum. Hiçbir resmi toplantıya veya etkinliğe ceketimde ya da pardösümde arılı broşum olmaksızın gitmem. Benim giyim kuşamımda da arı rozeti, broş ve takılarım çok öncelikli. Arı sembolünün İTÜ’me ve bana çok yakıştığını düşünüyorum.
Ne kadar süredir arı figürleri topluyorsunuz, koleksiyonunuzda hangi ülkelerden parçalar var?
Ekim 1977’den beri topluyorum. Koleksiyonumda dünyanın farklı farklı ülke ve şehirlerinden aldığım arılar yer alıyor. Bu arılar Kyoto’dan, Cape Town’dan ya da Avrupa’nın küçük bir kasabasından da olabiliyor. Bir arı figüründe aradığım en önemli özellik ise yüz ifadesinin, dolayısıyla bir karakterinin olması… Aslında takıya çok meraklı biri değilim. Fakat herhangi bir yerde arılı bir mücevher görürsem ifadesi ve stili varsa onu da satın alıyorum. Küçük bir kadın kooperatifinden aldığım arı objem de müzeden satın aldığım arılarım da var. Yani çok geniş yelpazede bir koleksiyon ve böylelikle odama enerji de katıyorlar. Gelenlerin de çok hoşuna gidiyor haliyle… Arılı biblo, etiket, kalem, kutu, bardak, kupa, takı, tişört bulduğumda da hemen ediniyorum. Örneğin üstümdeki de arıcılığın kadim bir gelenek olduğu Slovenya’dan edindiğim bir tişört. Objelerde ifadeli arı figürünü görüyorum, yakalıyorum. Beğeniyorsam ve seviyorsam yanımda arkadaş olarak onu da okuluma getiriyorum.
Koleksiyonunuzda en değerli parça hangisidir, bu figürle ilgili paylaşmak istediğiniz bir anınız var mı?
Benim koleksiyonumdaki iki önemli parça var. Biri babamın bana İTÜ’lü olduğum gün yaptırdığı arı rozetli yüzüğüm. Bu yüzük benim ilk ve halen en kıymetli mücevherim. Diğeri ise ilk diplomasını ve son diplomasını İTÜ’den alan bahtı açık olsun, biricik oğlumun ilk maaşıyla bana aldığı arı kalem kutusudur. Benim için ikisi de çok anlamlı… Beğendiğim arıları alabiliyorum. Ancak hediyedeki manevi değerin gücü çok ayrı, bambaşka. Yüzüğüm ve kalem kutum çok kıymetli. Üçüncüsü için ise sanayi devriminin başladığı İngiltere’de, devrimin en çok coştuğu, sembolü de arı olan Manchester’da oğlumla yaptığım gezimizde, Merkez Kütüphanesi’nden edindiğim kristal arı. En son arım da bu…
Aslında arı demek benim için çalışkan olmak, bereketli olmak anlamına geliyor. Yani arı doğada harekete başladığında bir tane bile gereksiz hareket yapmıyor ve her hareketi bilinçli. Onun tozlaştırıcı olarak çalışması, bal yapması, uçması, konması, seçtiği ağaç ya da çiçek; hepsinin de bir anlamı var. Arı doğadaki sürdürülebilir yaşamın en olmazsa olmazı. Ben burada şunu görüyorum; İTÜ’lü olmanın gururuyla vatana yararlı bir bilim insanı olurken, ben de arı gibi olmaya gayret ettim. Okulumun kapısından 1977’den beri, heyecanla ve koşa koşa giriyorum, değer yaratmak niyetiyle... Arı olmak böyle bir şey. Bu benim için çok büyük bir gurur.
Farklı ülkelerdeki arı tasarımlarında özellikle hangi kültürel farklılıklar dikkatinizi çekiyor?
Aslında kültürel farklar bazen malzeme seçiminden bile anlaşılabiliyor. Satışa çıkan ürünün maliyetiyle de ilgili oluyor. Ama arılarda genel olarak daha çok sarılma hissiyatı veren yumuşak malzemeler seçiliyor. Ahşabı işleyen ustalar bambaşka arılar yaratıyorlar. Arı seramikte bambaşka, kristalde, camda, gümüşte, altında ise bambaşka duruyor. Ancak şunu özellikle belirtmek istiyorum: Arılar, tüm kültürlerde evrensel bir bereketin, çalışkanlığın sembolü. Arılar, farklı ülkeler ve kültürler için bir objenin üzerinde yer aldığında aynı bereket ifadesini simgeleyerek doğaya saygı ifadesi olarak kabul görüyor. Aslında burada gizli bir mesaj da var; doğanın gücünün mesajı… Ben de arıyla olduğu gibi, arı figürleriyle de böyle bağ kuruyorum, seviyorum ve ediniyorum. Arkadaşlarım da sağ olsunlar bana arı hediye getiriyorlar.
“Bir kapıdan İTÜ’lü Filiz Hoca girerse, benimle birlikte arılar da girer.”
İTÜ ruhunu temsil eden ve tarihi 1920’lere kadar dayanan arı sembolü, sizin için ne anlama geliyor? Sizi bu koleksiyona yönlendiren motivasyonu oluşturmada İTÜ kimliğinin etkisi nedir?
Üsküdar’da büyüdüm. Benim büyüdüğüm yıllarda İTÜ öğrencileri; giyim kuşamları, tarzlarıyla ve ellerindeki T-cetvelleriyle çok farklıydı. Herkes İTÜ’lüleri İstanbul’da ayırt ederdi. Maçka’daki Kimya Fakültesi binasına bakarak yıllarca orada okumayı bekledim. İTÜ’nün sembolünün arı olduğunu biliyordum. İTÜ’ye heyecanla başladım. Çok güzel bir lisans öğrenimi geçirdim. Lisans öğrenimimin yarısı 1980 öncesine, Türkiye’nin zor bir dönemine denk geldi. Ama ben hep derslere koşarak gittim. Aynı yıllarda ülkem için kaygılandım. O zamanlarda arı gibi çalışkandım. Biz o vakitler gençler olarak Türkiye için hep en iyisini istiyorduk. Şimdi akademisyen olarak ben yine ülkem için en iyisini isteyerek arı gibi görevdeyim. 1977’nin Ekim ayından beri “İTÜ’lü bir arı olma”nın anlamı bu benim için…
Cumhuriyet’le birlikte ülkemizin sanayileşmesinde; yollarında, binalarında, fabrikalarında İTÜ’lülerin emeği var. Her yerde İTÜ’nün ve mezunlarımızın izi var. Biz Türkiye’yi inşa ettik. Biz böyle bir okuluz ve arı gibi çalışıyoruz. Çalışacağız. Arı sembolümüzün, 250. Yıl Etkinliklerimizle birlikte daha önce hiç olmadığı kadar ön plana çıkmasından onur ve gurur duyuyorum. Logolu ürün satış yerimizin olması da harika. En son açılışı yapılan “Hafıza Yolu”, “250. Yıl Meydanı” ve “250. Yıl Anıtı”mızla yine arı sembolümüz öne çıkıyor.
Spor takımlarına, kurumlara çeşitli hayvanlardan sembol seçilmekte. Fakat kurum-sembol eşleşmesi olarak düşündüğümüzde, başka bir kuruma bu kadar yakışan, benzeyen ve uyumlu bir sembol daha olduğunu düşünmüyorum. Arı tam İTÜ’müz demek. İşte bu sebeplerle hep arı rozetimi ya da arılı broşumu takarak temsiliyet yaparım. Diğer deyişle bir kapıdan İTÜ’lü Filiz Hoca girerse, benimle birlikte arılar da girer.