Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün kuruluş yıldönümü olan 16 Ekim, Dünya Gıda Günü olarak kutlanırken, bu yılki tema “Kimseyi arkada bırakma” oldu. Ülkemizde ve dünyada açlığa son vermek ve gıda güvencesinin sağlanması yolunda farkındalık sağlama faaliyetleri devam ediyor.
Dünya Gıda Günü, Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün kuruluş yıldönümü olan 16 Ekim 1945 tarihinden
itibaren ülkemizde ve 150 dünya ülkesinde kutlanmaktadır. Bu senenin teması
“Kimseyi arkada bırakma” olarak belirlenmiş ve dünyanın her yerinde açlığa son verilmesi
ve her bireyin sağlıklı gıdalara erişiminin yani gıda güvencesinin sağlanması konularında
farkındalık yaratmak hedeflenmiştir.
Dünya nüfusunun yaklaşık % 10’u
açlıkla mücadele ederken, beş yaş altındaki çocukların % 22’sinin büyüme
geriliği gösterdiği, % 6,7’sinin kilo kaybı yaşadığı ve % 5,7’sinin ise aşırı
kilolu olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakamların dünyanın şu anda içinde
bulunduğu durumdan da olumsuz yönde etkileneceği tahmin edilmektedir. Dünya
nüfusunun 2050 yılında 10 milyar kişiye ulaşacağı ve nüfusun büyük bir kısmının
şehirlerde yaşayacağı tahmin edilmektedir. Bu durum global gıda ihtiyacının da önemli
düzeyde artacağını göstermektedir. Bu problemin çözümüne yönelik olarak 2015
yılında Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri”nden
ikincisi “Açlığa Son” başlığıyla uygulamaya konulmuştur.
Bir yandan global gıda ihtiyacı artarken
diğer yandan gıdaların üçte biri kayıp ve atık olarak ziyan olmaktadır. Gıdaların
% 14’ü hasat sonrası ve üretim aşamalarında kaybolurken, % 17’si satış ve
tüketim sürecinde atığa dönüşmektedir. Tüm atık ve kayıpların yıllık sera gazı
salımının % 8’ini oluşturduğu tahmin edilmektedir. Gıda israfı bireylerin gıda
güvencesini olumsuz yönde etkilemekte ve aynı zamanda çevresel, sosyal ve
ekonomik zararlara sebep olmaktadır. Birleşmiş Milletler tarafından uygulamaya
konulan Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nden on ikincisi olan “Sorumlu Üretim
ve Tüketim” kapsamında, global gıda israfının 2030 yılına kadar satış ve tüketim
aşamalarında yarıya indirilmesi ve hasat sonrası da dahil olmak üzere tüm üretim
ve tedarik zincirindeki gıda kayıplarının azaltılmasına yönelik çalışmalar
devam etmektedir.
Gıdaların üretimi için gerekli
doğal kaynaklar, su ve enerji azalırken, pandemi, iklim değişikliği, yükselen
fiyatlar, gelir dağılımındaki dengesizlik ve uluslararası anlaşmazlıklar
bireylerin gıda güvencesini olumsuz yönde etkilemektedir. Günümüzde bunların
etkisini görmeye başladık, tedbir almazsak giderek büyüyen bir gıda güvencesi
sorunuyla karşı karşıya kalacağız. Açlığa son vermek ve artan nüfusu yeterli
düzeyde beslemek için sürdürülebilir gıda üretim ve tüketim sistemlerinin ekolojik,
ekonomik ve sosyal koşullar gözönünde bulundurularak geliştirilmesi
gerekmektedir. Değişken koşullara dayanıklı gıda sistemlerinin tasarlanması, toplumun
tüm kesimlerinin sağlıklı gıdalara erişimini sağlayacak kapsayıcı politikaların
geliştirilmesi, üretimde doğal kaynakların, su ve enerjinin daha verimli
kullanımı, gıda ve ambalaj atıklarının değerlendirilmesi, sorumlu tüketim
bilincinin geliştirilmesi, üretimden tüketime tüm aşamalarda gıda israfının azaltılması
ve çevrenin korunmasına yönelik kampanyalar, projeler, teşvikler ve
düzenlemeler uygulamaya konulmalıdır. Bugün alacağımız tedbirler dünyamızın
gelecek nesiller için de yaşanacak bir yer olmasının teminatı olacaktır.
Prof. Dr. Meral Kılıç Akyılmaz